top of page

Zamana Karşı Yarış

28 Ocak’ta, insanlığın karşı karşıya olduğu küresel tehditleri sembolize eden Kıyamet Günü Saati'nin güncellenmesiyle dünya bir kez daha tehlikenin ne kadar yakında olduğunu hatırladı. Ben de yine denk gelince tüm tarihçesini araştırdım. Bugün “Doomsday Clock” hakkında yazacağım.


1945 yılında Einstein, Oppenheimer ve atom alanındaki bir grup mühendisle birlikte kurulan “Bulletin of the Atomic Scientists” dergisi, 1947 yılında kıyamet (gece yarısı) ve nükleer son (sıfıra yaklaşma) imgeleriyle birlikte bu saati oluşturuyorlar. Aslında sembolik olan bu saatin amacı, insanların sebep olduğu türlü küresel yıkımlara dikkat çekmek. Yani aslında bir mecaz ve olayların analizi eşliğinde oluşturulan bir varsayım; hâliyle bir kehanet değil. Fakat “Midnight” yani Gece Yarısı olarak da belirtilen zaman dilimi, insan soyunun sonunu ve muhtemel nükleer yıkımı belirtiyor.


Bu konu hakkında araştırmalar yapılırken öncelikli olarak nükleer tehdit, toprak kavgaları, iklim krizi, küresel salgınlar ve durdurulamaz teknolojik gelişmeler ele alınıyor. Böylece ilk defa 1947 yılında, gece yarısına 7 dakika kaldığı belirtiliyor. Araştırmacılar bunun hakkında şöyle bir açıklama yapmış:


“Saat, uluslararası güç mücadelesinin iniş çıkışlarını kaydeden bir ölçü değil; nükleer çağda insanlığın içinde yaşadığı sürekli tehlike düzeyindeki temel değişimleri yansıtmayı amaçlamaktadır.”


Daha önce duymuş olsam da bu denli geçmişe dayandığını bilmediğimden ilgimi cezbetti ve ben de araştırmaya giriştim. Böylece bu sene Ocak ayındaki ile birlikte toplamda 27 defa saatin ayarlarıyla oynandığını öğrendim.


Görünen o ki, özellikle 2000 yılından sonra değişikliğin sıklığı çok artmış. Genel itibarıyla inişli çıkışlı olan bu saat aslında dünyada olan biten olayların dengesizliğini ve yıpratıcılığını gösteriyor. Sürekli olarak yaşanan büyük ölçekteki olayların arttığını ve geçici bir barış veya rahatlama dönemi sağlansa dahi olayların tekrarlanabileceklerini hatırlatıyor.


Başlangıçta nükleer silahların asıl tehdit oluşu yatıyor ve bu ülkeler arası korkuya neden oluyor. Daha fazlasını elde etme isteğinin yanı sıra, olası bir saldırının kaygısını devamlı olarak taşıyorlar. Bir yandan da düzenli olarak test ettikleri atom bombaları da bu endişeyi güçlendiriyor. Süreç boyunca devam eden savaşlar, bozulan paktlar ya da halkın diline dolanan huzursuz dedikodular da bu kaynamakta olan sürece katkıda bulunuyor tabii. Düşman ve rakip olan iki süper gücün arasındaki uzay yarışının da bu noktada etkisi olabileceğini varsayıyorum. Her ikisi de gövde gösterisinin en büyük etmenlerinden ne de olsa.


Soğuk Savaş dönemi olan 1947-1991 yılları arası böyle geçerken sürekli olarak bir değişiklik oluyor. Zamanla, hükümetlerin saldırgan kararlarını azaltması ve halkın savaş karşıtı protestolar yapması bu konuda yarar sağlıyor. 1991 yılına gelince de, nükleer krizin oluşmasında etkili olan en büyük faktörlerden biri olan Sovyetler Birliği dağılıyor ve ABD’nin endişelerinde büyük bir azalma oluyor. Bu da, Kıyamet Günü Saati’nin hiç olmadığı kadar geriye çekilmesine sebep oluyor. Kendimizi yok etmek için şimdi dolu dolu 17 dakikamız var!



You take a mortal man

And put him in control

Watch him become a God

Watch people’s heads a-roll


Elbette bu sorunun tamamı ile ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. İnsanoğlu, bir şeyleri kırıp dökmeye meyilli hatta yeri geldiğinde severek yapan yaramaz bir çocuk gibi. Deyim yerindeyse rahat batıyor. Tiranlara tapmaya, kötüyü oynamaya, gücü arzulamaya, saldırgan tavırlar takınmaya pek hevesli oluyoruz.


1991’lere doğru bir şekilde rahatlayan süreç, hemen sonrasında hız kesmeden aşağı inmeye başlıyor. Yeni ve güçlü küresel aktörler ortaya çıkıyor, terör saldırıları bilinmezliklere cephe aldırıyor, dostluklara ara verdiriyor ve benmerkezci düşünceleri tekrar alevlendiriyor. Bu yıllarda aklınıza küresel ölçekte bazı felaketler gelmiş olmalı.



Brother will kill brother, spilling blood across the land

Killing for religion, something I don’t understand

Fools like me who cross the sea and come to foreign lands

Ask the sheep for their beliefs, “Do you kill on God’s command?”

A country that’s divided, surely will not stand

My past erased, no more disgrace, no foolish naive stand

The end is near, it’s crystal clear, part of the master plan

Don’t look now to Israel, it might be your homeland


İçinde bulunduğumuz zamanda anlamak bazen hiç güç olmuyor, bu tür felaketler yaşantımıza öyle ya da böyle yansıyor. Ekonomik anlaşmazlıklar ve vergi artırımları finansal olarak bizlere etki eden noktalardan biri örneğin. Kültürel anlamda da içimize işliyor. Şarkılara, romanlara, oyunlara, günlük sohbetlere değin uzanıyor. Yıkıcı etkilerin yansıması dilimize kadar varabiliyor.


Öyle ki bir zamanlar dilimize pelesenk olan ekolojik sürecin kelimesi ya da beş sene öncesinin ölümcül virüsü artık sözlüklerimizde resmi olarak yer etmiş durumdalar. 2019’da Oxford’un “climate emergency” (iklim acil durumu/krizi) kelimesini ya da 2022’de Collins’in uzun süreli ve bir biri ardına takip eden istikrarsız ve güvensiz dönemleri belirten “permacrisis” kelimesini seçmesi bunlara yakın tarihli örnekler. Belalı 2020’nin kelimesi “pandemics” de Merriam-Webster tarafından açıklanmıştı.


Hızla ileri atıldığını belirttiğim saatimiz, 1991 senesinden sonra (2010 senesi hariç) hiç geri gitmemiş, düzenli bir düşüşü var. Hatta öyle ki günümüzde artık hiç olmadığı kadar dipteyiz. Artık sonumuz dakikalarla değil, saniyelerle ölçülmeye daha müsait.


2018 yılına geldiğimizde artık en düşük süreye (2 dakika ile 1953 yılı) geri dönmüş bulunmaktayız. Düşününce ne kadar garip geliyor öyle değil mi? 65 koca sene sonra kıyamete bu kadar yakın olmak nelerin yanlış gittiğini tekrar sorgulatıyor insana.



The killer’s breed or the demon’s seed

The glamour, the fortune, the pain

Go to war again, blood is freedom’s stain

Don’t you pray for my soul anymore

2 minutes to midnight

The hands that threaten doom

2 minutes to midnight

To kill the unborn in the womb​


2020’de 100 saniye, 2023’te 90 saniye ve (muhtemelen daha düşük olmasını beklediğimiz) 2025’te ise artık 89 saniye…


Tüm bunların nedeni şüphesiz ki, Ukrayna-Rusya (toprak ve güç savaşları) ve Filistin-İsrail savaşı (din ve toprak savaşları), siyasette beklenmedik bir tutum izlediği için Trump’ın tekrar seçilmesi (yıkıcı ve dengesiz güç), yapay zekânın ön görülemez yükselişi (teknolojik kriz olasılığı) ve hepsinin ortasında doğanın can çekişmesi (doğal afetler).


1947-2025 yılları arası 27 kez değişen Kıyamet Günü Saati değişimi - Kaynak yazara aittir.

Sanırım Arkadi ve Boris kardeşler, romanlarına koydukları “Kıyamete Bir Milyar Yıl” başlığıyla pek iyimserdiler. Bilimsel sürecin “bir şekilde” baltalanması karakterleri işlerinden alıkoysa da, belki de bunu yazdıkları 1977 senesinde (Kıyamet Günü Saati 9 dakikadan 7’ye düşmeye yaklaşırken) iyi niyetli bir yaklaşımla hislerini dışa vurmak istediler.


Dünya distopik bir sürecin eşiğinde değil, içinde maalesef. Şimdi bakınca tüm o distopya romanlarının (1984, Fahrenheit 451, Biz, Cesur Yeni Dünya, Damızlık Kızın Öyküsü) fazlalığına da, bilinir oluşlarına da anlam verebilir hale geliyorum. Tabi bu kötümser görünümlü gerçekçi kurguların yanı sıra, başlangıçta belirttiğim konulara dokunan eserler de mevcut. Eğer edebiyatın bu yönünü okumak isterseniz şunları önerebilirim:


Nükleer Tehdit: Nevil Shute – “Sahilde”

Nükleer Felaket ve Toprak Kavgaları: Dmitry Glukhovsky – “Metro 2033”

İklim Krizi: Frank Herbert – “Dune”

Küresel Salgınlar: Mary Shelley – “Son İnsan”

Teknolojik Gelişmeler: Isaac Asimov – “Robot” serisi



Temennimiz elbette saatin bozulup olduğu yerde kalması. Zira geri gitmesi epey zor görünüyor. Yine de bunu bana söyletenin içinde bulunduğum dönem olduğunu biliyorum. Kim bilir, kurgulara yaraşır bir iyimser döneme tanıklık ederiz ve beklenmedik bir süre kazanırız. Saati geriye çekebildiğimiz bir dönem olmuş ne de olsa. Eh, hepimizin bildiği gibi tarihin tekerrür etme meselesi de var. Yani bunu tekrar başarabiliriz.


İnsanoğlu yaramaz bir çocuk demiştik, gördüğünüz gibi sürekli olarak yere düşüp dizini kanatmış. Ancak ne var ki ağlasa bile sonunda kalkıp yol almasını bilmiş.

Comentarios


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page