top of page

Kızıl Kar

“Bu işi senin devralmanı istiyorum, evlat.”

“Emredersiniz efendim. Ancak bu davanın dosyasının kapandığını söylemiştiniz.”

“Geçen sene için geçerliydi. Şimdi tekrar açılması gerekti. Kendi nedenlerim var. İşin göreve itaat etmek. Denileni yap, dedektif. Saygılı olmayı unutma!”

“Anlaşıldı efendim.”

Hışımla ofisinden çıkan Chopper, soluğu incelemesini yapacağı evin önünde aldı. Kışın vazgeçilmezi etrafı beyaza boyarken sıkı giyinmediği için küfretti. Neyse ki yarım şişe konyağı ceketinin iç cebinde hazır tutuyordu. Bir yudumu dahi onu kendine getirmeye yeterdi.

Kaba kesimli taşlarla süslenmiş iki katlı eski dairenin görkemi, diğerleriyle kıyaslandığında şüphesiz ortadaydı. Kışın zarafeti dahi onun görkemine leke süremiyordu. İşin ilginç yanı ise, buraya ait olmadığı hissini verişiydi. Sanki geçmişten gelen mimari bir eser örneğiydi. Chopper da kendini bunu deneyimlemekten alıkoyamadı. Geri adım atıp bütünüyle süzdü. Kaplanmış karlardan anlayamasa da, garip görünümlü heykelciklerin köşeleri süslediğini düşünüyordu.

Dava hakkında bilgisi olmasına karşın üst rütbeden meslektaşlarının gölgesinde kalmıştı. O ikisinin meçhul ölümü olayı çarpıcı kılsa da, örtbas edilmelerini anlayamamıştı. Şimdi ise karşısında dedektiflerin mezarı duruyordu. Oysa ki o, yudumladığı alkolün etkisinden olsa gerek sandığından daha az titriyordu.

Neşeli bağırtılarıyla geçip giden çocukları izledi. Kar toplarının süzülüşü, düşüncelerinde yatan gerçeklikle zıtlık yaratıyordu. Burada yaşananlardan ne kadar haberdarlardı? Eve girmeden önce, koşuşturmanın en gerisinde kalan çocuğa gülümseyerek yanaştı. Yumuşakça bir kar topağını ona atarak oyunlarına dahil olduğunu ima eden bir tavır takındı.

Soru sorabilmek adına acınası bir taklitte bulunuyordu. “Ah! Senin attığın sertti, evlat!”

Sümükleri dudağının üstünde donan çocuk al yanakları yüzünü kaplarcasına güldü. Afacan bir tipe benziyordu. “Amca, o kadar sert atmadım. Sen de ne korkak çıktın!” ardından yükselen vahşi gülüş, Chopper’ı biraz gerdi.

“Amca mı?” bıyık altından söylenirken ellerini kaldırdı, teslim oldu. “Sen güçlü bir adamsın, öyle değil mi?”

“Eh, fena sayılmam işte,” Chopper, çocuğun ukala tavrının yanı sıra sırıtışının da gitgide sinir bozucu oluşunu izledi.

“Peki, bu eve girebilecek kadar güçlü ve cesaretli misin? Hakkında bir şeyler bildiğine eminim.”

“Oh, sen bir dedektifsin demek. Diğerleri de arada uğrardı. Çok değil geçen sene bir tanesi daha gelmiş diye duydum. Sen erkencisin ama,” kıkırdadı.

Çocuğa baktı. Yaşına rağmen böyle konuşmasını garipsedi. Ellerini ısıtmaya çalışırken sordu, “Madem bu kadar bilgilisin o halde dürüst olsam iyi olur. Evet, dedektifim. Buralarda son durum nedir diye bakmaya geldim diyelim. Şimdilik aramızda kalsın, tamam mı?” göz kırptı fakat çocuğun ilgisini çekemediğini görünce modası geçmiş bir hareket olduğunu düşündü. Neden amca dediğini şimdi daha iyi anlamıştı.

“Her neyse, küçük dostum, burada biri yaşıyor mu? Belki yardımcı olabilecek başkasını tanıyorsundur,” kollarını bağlaması sinirlerini bozuyordu. Ona muhtaç olduğunun farkındaydı. “Çocuklardan neden nefret ettiğimi hatırlattın, seni küçük velet!”

“Buradaki olayı herkes bilir. Dedektiflerin bilmemesi çok komik. Siz pek akıllı değilsiniz sanırım,” ona seslendiklerini duyunca bağırarak yanıtladı. “Beni çağırıyorlar, amca. Evle ilgili söyleyebileceğim tek şey, beyefendiye saygısızlık etmemen. Dikkatli ol!”

“Dikkatli?” suratında patlayan kar topuyla irkildi. Fırlatan ise özür dilerken sırıtıyordu. Yanındaki çocuğun onlara katılışını izledi. Silkelendi ve eve tekrar baktı.

“Beyefendi mi? Saygısızlık mı? Bana amca de, saygısızca davran, sonra bunları söyle! Tam da bir çocuğun aklına yaraşır doğrusu,” söylenerek yürüdü. Henüz buz tutmamış merdivenlere bakınca rahatladı. İşi şansa bırakmadı ve korkuluğa tutunarak çıktı. Kapı önünde dikilirken eli yine konyak şişesine uzandı. Vazgeçti. “En azından saygısızlık etmemeye kokmayarak başlayabilirim sanırım.”

Alışkanlık olarak kapıyı dinledi. Tıklattı ve yavaşça açılışını izledi. Birinin karşılamasını bekledi ancak görünürde kimse yoktu. Durumu garipseyen Chopper, elini cebindeki silahına yakın tuttu. Ne de olsa buradaki ölümlerin sebebi hala aydınlatılmamıştı. Bir diğer kurbanın kendisi olması düşüncesi onu ürpertmeye yetti.

Girince, dışarıdaki berrak kokunun yerini küfün aldığını çok geçmeden fark etti. Sanki yıllardır temizlenmemiş ve kendi haline bırakılmış bir yerdi burası. Eşyaların sıklığı odanın boşluğuyla huzursuz bir tezatlık oluşturuyordu. Dedektiflerin buraya geliş nedenlerini düşünürken yukarıdan hışırtılar duydu. Başını adeta kedi çevikliğinde çevirdi. Bomboş odayı ardında bırakırken silahını kuşandı. Süzülürmüşçesine sessizce ilerledi fakat yutkunuşunun boğukluğu yeterince gürültülüydü.

Loş ışığın havada asılı kalmasının yanı sıra bir sıcaklık hissediliyordu. Ceketini çıkartmak istedi ancak tedbirini elden bırakmak ölümü kucaklamasına neden olabilirdi. Gıcırtılı merdivenleri aştı; ilk iki basamaktan sonra kaderine yenik düştü, çıkan sese küfretmek yapabildiği tek şeydi.

Karşılaştığı manzara beklediği gibi değildi. Aşağıda yer alan bolluk burada yoktu. Aksine birkaç eşya dar bir odayı süslüyordu. Köşede uzanan abajurun soluk sarılığı, şöminenin harlı ateşi, yerde kıvrılan eliptik bir kilim ve eski püskü, sevimsiz bir koltuk… Sırtı ona duran koltukta biri olduğunu ise hışırtıların yinelenmesiyle fark edebildi. Bir gazeteydi bu, yaşlı bir adam tüm sakinliğiyle gazetesini okuyordu.

“Ailen sana terbiye vermedi mi, evlat?” ona bakmadan konuştu.

Chopper ise suskundu. Durumu kavramaya ve odayı taramaya devam etti. Hatta bu esnada ona söyleneni dahi unuttu.

“Sanırım artık yaşlandığımdan seni iyi duyamadım. O yüzden tekrar soracağım. Bir üçüncüsü olmayacak. Terbiye, diyordum. Kapıyı çaldıktan sonra evde birinin olup olmadığını sormadın,” hala bakmıyordu. Sayfayı sakince çevirdi.

Bir ikilem arasında kalan Chopper, nedensizce gerildi. Ancak doğru hitabın çözüm olabileceğini öngördü, suyuna gitti. Daha fazla hata yapma şansı yoktu.

“Haklısınız, beyefendi. Özürlerimi kabul edin lütfen, benim kabalığım. Kapı kendiliğinden açılınca birisinin olmadığını varsaydım,” iyi iş çıkardığını düşünse de meraktaydı.

Çok kısa bir sessizlik odada dolaşırken gazetesini hafifçe indirdi. Nihayet odağı değişmişti.

Şöminede dans eden ateşi inceledi. “Dışarıdaki çocuk sana burada birinin yaşadığını söylemiş olmalı, haksız mıyım?”

“Nereden biliyor?” İkinci bir yutkunma. “Ah, evet, aslına bakarsanız bu doğru. Bu yüzden sizi…”

“Beyefendi diye çağırdın, evet, anlıyorum.” Chopper’ın görüşünün dışında bulunan sehpaya doğru uzandı. Bir kadeh kırmızı şarap elinde yükselirken hafifçe kıkırdadı. Dedektifin irkilmesi onu güldürmüştü.

“Her neyse, evlat. Gergin olma, otur. Misafirim ol. Yarın yılbaşı olduğundan ikimizi de bekletmeyeceğime söz veriyorum. Yemeğimin soğumasını sevmem ne de olsa.”

Alt kattaki uzunca masada hazırlık göremediğinden dediğine anlam veremedi. Silkelendi, asıl amacını hatırladı. Nedense odaklanamıyordu. Şaşıracağı bir durum onu sürekli olarak yolundan saptırıyordu. Otururken odanın sol köşesindeki abajur parladı. Kıyaslandığındaysa şöminenin ışığı onlarla alay ediyordu. Göz ucuyla bir düğme aradı ve ışığın kendiliğinden yanmasının nedeni merak etti ama çabuk pes etti. Soracağı sorular vardı ve bunu hemen halletmek istiyordu.

Beyefendi dedektife ceketini çıkarmasını söyledi. Ona da bir kadeh uzattı. Chopper ise ikinci bir kadehin nedenini sorguladı. “Birisini mi bekliyordu? Neden acele davranacağını söyledi? Yoksa iş bitiren kişi bir başkası mı?” Zihnindeki olayları tartarken kadehi kabul etti, içmese de teşekkürlerini sundu.

“Size bir sorum olacaktı.”

“Henüz kendini tanıtmadın.”

Sinirlenmeye başlıyordu. İvedi davrandı, detaya girmedi.

“Şimdi dinliyorum, Chopper. Sanırım soruların geçmişte burada yaşananlarla ilgili.”

“Evet.”

“Uzun zamandır burada yaşıyorum. Hatta kaç yıl olduğunu unuttum desem yeridir. Zamanla burada yaşananlar açıklığa kavuştu ve davalar da kapandı. Bu yüzden yeni bir dedektifin gelmesine şaşırdım. Aslında, yarın gelmeni bekliyordum,” bir yudum aldı, kuruyan ağzını ıslattı. Ateşin sıcaklığı canını yaksa da elini şömineye uzatırken sadistçe bir hoşnutluğu beraberinde yaşadı.

Kaşları kalkan Chopper, şaşkındı. “Anlayamadım. Ne zaman gelmemizi bekliyordunuz acaba, beyefendi?” sesi bu defa kinaye taşıyordu. Fakat kendisine ilk defa dönen yüzle karşılaştığında, koltuktan düşüyordu. Gerginlik vücudunu ele geçirdi. Şöminede çatlayan bir dal parçası ortama eşlik etti. Yaşlı adamın çehresi Chopper’a korkunç bir üstünlük taslıyordu.

“Kalbinin çarpıntısını duyabiliyorum. Kanının akışını sezinleyebiliyorum,” elindeki kadehini dudaklarına götürdü. Chopper ise istemsizce cebindeki konyağa erişti. Boğazından aşağıya hunharca döktü. Nedenini anlayamadığı bir biçimde dehşete düşmüştü ve titreyişini durduramıyordu.

“Ne oldu, evlat? Şarabı sevmedin mi yoksa?” Kuvvetli kahkahası evi sarstı. Beraberinde ateş kükredi, oynaşan gölgeler beyefendinin ardındaki duvara yansıdı. Birbirini tutmayan, yanılsatıcı gölgeler…

Son çaresine dokunarak güç aradı. Biraz yatışabildi. Artık daha fazla oyun yoktu. “Kimsin sen? Dedektifleri sen mi öldürdün? Anlat!”

“Saygısızlık etmemen tembihlenmedi mi sana? Dönemin çocukları pek iştahlı. Öncekiler gayet nazikti,” duraksadı ve kıkırdadı, “Düşününce, hepsinin sonu aynı oldu.” Kahkahası yinelenirken Chopper’ın suratındaki ifade onu eğlendirdi. “Ayrıca erken geldiğini söylemiştim. Ah, belki de hediyemi erken yollamayı tercih ettiler. Yılbaşı gününü şaşırmış olamazlar. Şefin beni şaşırtmak istedi demek ki. Bana öyle bakmayı kes artık! Bir de kendine dedektif mi diyorsun sen çocuk!”

Üçüncü yutkunmasıyla tetiği çekmesi bir oldu. Tereddüt etmemeliydi, öyle de yaptı. Yaşlı adam vurulduktan sonra öylece yere yığıldı. Chopper ayakları dolanınca sehpadaki kadehi düşürdü. Kaçmadan evvel gözüne takıldı. Bu, şarap değildi. Neredeyse balçık gibi yoğun, koyu kırmızı renkteydi. Ateşin ani sönüşü ise sanki merdivene koşmasını emrediyordu. Boş odayı bir çırpıda geçti ve kapıyı sertçe açtı. Dışarıda bekleyenleri gördü.

“Şefim? Çocuklar?” etrafında toplananlar giderek onu çevreliyordu. “Şef… Şefim! Burada çok garip... Silah… Vurmak zorunda kaldım. Çocuklar, gidin buradan, hadi!”

“Chopper, sakin ol. Tamam, bitti artık,” şefi onu telkin etti.

Çocuk ise lafa atladı, “Saygılı davranmadın, değil mi? Sana ne demiştim ben, amca?” güldü ve hepsi ona eşlik etti. Şef de bunlardan biriydi. Chopper ise çıldırdığını düşündü. Karmaşa içerisindeyken omzunda sıcak bir dokunuş hissetti. Ürktü ve yavaşça başını çevirdi. Beyefendiydi.

“Madem yemeğimi erkenden yolladın, sayın şef,” ona döndü ve reverans ile selamlandığını gördü, “O halde biz de yılbaşını erkenden kutlarız. Ne dersiniz çocuklar?” Her bir yandan gelen sevinç çığlıkları, önce kabalaşan bir gürültüye dönüştü. Sonrasında gelen canavarca his eşliğinde daha da yükseldi. Gözü dönmüş kitleye bakan Chopper, afacan çocuğun masumluğunun kayboluşunu izledi. Şefinin babacanlığı da yitmişti. Beyefendiye tekrar bakmak istese de son gördüğü vücudunda açılan delikten süzülen koyu kanın karın üstünde akışıydı. Etkileyici bir renk onu ölüme uğurladı.

Commenti


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page