Özellikle son bir yıldır kafamı işgal eden düşüncelerin büyük çoğunluğu, üzerinde uğraştıklarım oluyor. Yapmak için vakit ayırdığım ve bundan zevk aldığım uğraşlar beni yönlendirdiği için onların kalitesini de sorgulama ihtiyacı güdüyorum. “Yaptıklarımda ne kadar iyiyim?”
Birkaç gündür arkadaşlarımla beraber çağdaş sanat (contemporary art) eserleri hakkında konuşuyoruz. Modern zamanın en iyi temsilcisi olmaya aday sanat ve zanaat eserleri bu ad altında sergileniyor. En azından altında yatan mantık bu ancak her ne hikmetse genelde böyle bir izlenim vermez.
Bunun sanattan anlayıp anlamamamla ilgisini düşündüm. Elbette üstünde uzun yıllar uğraş verip bir konuda iyi olabilir ve bunu halka (eserle buluşan herkese) kendi öğrendiklerimiz eşliğinde sunarız insanoğlu olarak. Bana kalırsa çağdaş sanat bu konuda biraz sınıfta kalıyor. Çünkü düşünüldüğünden daha tek boyutlu ve yüzeysel olarak sunulduklarını düşünüyorum. Hepsi için geçerli değil.
Her bir eserin kitlede hem mantıksal hem de duygusal anlamda geçirgenliği olmalı. Yazdıklarım sizlerin aklında hem akışı olan sahneler canlandırmalı hem de akılcı ve doğru kullanımlar etkileyicilik sunmalı. Eğer bunu biraz olsun becerememişsem kendimi pek başarılı sayamam.
Şu bir gerçek, dürüst olacağım, ne değerlendirmeleriniz ne de eleştirileriniz tam anlamıyla umurumda, ki bunu kötü anlamda söylemiyorum, hemen üstüme çullanmayın. Eğer sürekli olarak birilerinin iyi ya da kötü değerlendirme ve eleştirilerine bağlı olursak özümüze dönmeyi, içimizden geldiği gibi yaratmayı unuturuz. O noktadan sonra ise, önceden bir değeri olan yorumlarınızın dahi anlamı kalmaz, çünkü ben artık ben olmaktan çıkmışım demektir.
Sözün özü özverili olmak gerek. Ancak bir de şu yönden düşünüyorum: ilki, insanlar (özellikle de bu uğraş uğruna senelerini veriyorsa) eleştirileri bütünüyle reddediyorlar (bence artık sandıkları kadar da kendileri değiller, yerinde bir eleştiri nimet olabilir), ikincisi ise (konu özellikle çağdaş sanat eserleri üzerinden açıldığı için) bunu başka amaçların öncüsü olarak görüyorlar ve onun için hareket ediyorlar.
“Modern anlamda bir eser oluşturmak demek aynı zamanda bu tür kişiler için çoğunlukla üne kavuşmak ya da kısa yoldan para elde etmenin kapılarını açmak demektir” gibi bir algı var kafamda. Yalnız olmadığıma da eminim maalesef. Belirttiğim gibi, genelleme yapmak yanlış olacaktır. Öte yandan bu zümrenin saydığım etmenlerle içli dışlı oluşu da bu türden bir düşüncenin önüne geçemiyor.
Photo by Birmingham Museums Trust on Unsplash
Yazımı yazmadan evvel kısa bir videoya denk geldim, Alan Watts’ın felsefi kesitlerine benzettim. Birebir değil ama şuna benzer cümleler kullanılıyordu videoda: “100 sene sonra sahip olduğunuz hiçbir şey, hiç kimse yaşamayacak ve belki de var olmayacak. Olsa da ne size ait olacak ne de size aitliği bilinecek. Bambaşka yerlerde, bambaşka yaşamlara şahitlik edecek. Sizinle anılmayacak, siz hiç yoktunuz belki de.”
Söylenilenler çok doğru, sandığımızdan kısa bir yaşamımız ve ona ters düşen doymak bilmez bir iştahımız var. Bu, dönemin getirdiklerine göre değişse de, insanın fıtratında yer alanlar bakidir. Ünlü, zengin, şöhretli, gizemli, bilge, konuşulan, sözü geçen, bilinir olmak istemedi mi hep insanoğlu? Kimler bu uğurda neler neler yaptı, bildiklerimiz kadar bilmediğimiz binlerce yaşam gelip geçmiştir.
Tarihin tüm sayfalarında her zaman en üstte, en farklı köşede, en uç noktada, en ön sırada, manşette olmak istedik. Ancak bunlar mağara adamlarının duvarda bıraktığı resimlerle karıştırılmamalı; onlar sadece yaşamlarından parçalar anlatma ihtiyacı güden hikaye anlatıcılarından ibaretti.
Şimdi başa dönüyorum, son bir senede düşündüklerime. Küçükken ben de herkes gibi kendimi seçilmiş biri sanıyordum. Biraz insani, biraz saf, biraz egoist bir bakış açısı. Belki biraz da çizgi film ve Holywood etkisidir, kim bilir? Ancak yaş aldıkça, duyguların yanına mantık yaklaşınca, dünyanın sandığımız gibi olmadığını görmeye başlıyoruz. Yukarıda saydığım türden karakteristik özelliklere sahiplerde bu ya daha geç oturuyor ya da belki de hiç.
Yazma işini sıkı tuttuğum bu süreç boyunca başka hiçbir şey düşünmez oldum. Aklım fikrim sadece okumak, not almak ve yazmak üzerineydi. Hala da öyle açıkçası. Bunun ne kadar süreceği konusunda fikrim yok, şimdilik değiştirmeye de niyetim yok. Hayatımı bu şekilde devam ettirmeyi istiyorum: Kimin ne dediğine takılmadan, kaliteli olduğunu düşündüğüm yorumları dikkate alarak, sevdiğim türden yazılar yazarak, erdemli olmayacak davranışları benimsemeden, sanat eseri oluşturduğunu zannedenler üçkağıtçılarla dalga geçerek.
İnsanlar, az önce bahsettiğimiz gibi bu tarih sahnesinden ayrılmak zorunda kalıp yerini yeni ve geçmişten bihaber nesillere bıraktığı zaman hiçbirimizin bir değeri kalmayabilir. Büyük bir kısmımız tamamı ile yok olacağız. Bu düşüncenin bilinciyle de, arada bir kedere düşüp sorduğum, “Acaba iyi olacak mıyım? İyi olmam için ne gereklidir?” tarzı sorularımın cevabını bazen bu şekilde veriyorum. Her ne yazıyor olursam olayım, hakkını vererek yaptığım sürece ters tepebilecek bir noktası yok. Ve her ne yazıyor olursam olayım, insanlar her zaman bir kulp bulabilir. Bu dünya ne Dostoyevski’ye kaldı, ne Tolstoy’a… Ölümlü bedenleri göçtü gitti ancak düşündükleri hiçbir zaman silinmedi. Ölümsüz olmak bu değilse nedir? Yaptıklarınla (tercihen iyi ya da düşündürücü olanlarla) tanınmak gelecekte yaşamaktır.
Dikkat ettiyseniz çoğu başarılı yazar dönemin insanı olmayı pek becerememiştir. Değerlerini sonradan anlamışızdır. Veyahut onları pek dikkate almak istememişizdir. Bu bir, “ben bu döneme ait değilim, ölünce değerim anlaşılacak” yazısı değil, olsa da bunu bilmeme imkan yok zaten. Yine de hayatımı hep gelecek için yaşıyormuşum gibi hissettim. Geleceğim için değil, gelecek için. Gelecektekiler için. Evrende bir toz olduğumuz gibi, zamanda da bir atomuz. Bu yüzden bize düşeni yapıp ayrılıyoruz. Bunu yaparken, elimizden geleni içtenlikle yapmak yerine, sadece dönemin getirdiği sahtekarlıklara başvurmak ve insanlara sahte ümitler satmak olabileceğimizin en alt noktasıdır.
Sadece sevdiğin şeyi, elinden geldiği kadarıyla, severek ve isteyerek, art niyet içermeden, önce kendin ve sonra herkes için icra etmek dünyadaki hem en büyük lüks hem de en önem teşkil eden unsurdur diye düşünüyorum. Bu yüzden elimden gelen kurgulamak ve yazmak. Bu yönüyle de bunları sonraki nesillere bırakan biri olmayı seviyorum. Ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olduğunu umursamadan.
Bu türden kişisel düşüncelerimi eklediğim yazıları düzenlerken aklıma: “Belki de düşüncelerimi geleceğe ilettiğim yazılar serisi yapmalıydım.” geliyor.
Comments