top of page

Bireysel Şiir Üslubu Oluşturma Hakkında

Son bir iki aydır sıkça andığım ve okudukça tekrar etkilendiğim yazar Edgar Allan Poe’nun (1809-1849) doğumunun yıl dönümüydü dün. Ben de bu nedenle şiirler hakkında konuşmak ve uzun süredir kafamda tarttığım şiir stilini sunmak istedim.


Edebi eserler duyguların, soruların, sorgulamaların, cevapların, varsayımların ve yalanların (kurguların) farklı tür, tema ve konularla harmanlanmasıyla ortaya çıkıyor. Burada hem eseri ortaya koyan kişinin tarzı hem de kullandığı yöntemler taze bir birliktelik yaratarak farklı tatları ortaya döküyor.


“Her yazarın kesinlikle kendine has bir tarzı vardır,” diye iddialı bir cümle kurmak istemesem de, onları öne çıkaran noktaları (özellikle detaylı incelenince) bazı eserlerinde daha görünür hale geliyor diyebiliriz sanırım.


Buna yön veren konular kişisel zevkleri, hayat anlayışı, tükettiği eserlerin türü, yaşayış biçimi, kullandığı dili, kültürü gibi net olmayabilecek bir karışım olabilir. Net değil çünkü tek bir faktör yok.


Aksine ise bazen bunu netleştirecek yapılar oluyor. Bunlar, birileri tarafından bir şekilde ortaya atılan, zamanla sevilen, benimsenen, mantıklı bulunan ya da şans eseri üstüne düşülen yöntemler olabilir. Şiir üzerinden konuşmaya devam edelim. Aslında duyguların yoğun olduğu edebi biçim, tümüyle böyle olmak zorunda değil. Üstte saydığımız karmaşık faktörler başat bir rol oynasa da, bazı mantıksal kural ve biçimler de şiirin yapısını oluşturmaya yardımcı oluyor elbette.


Mantık ve şiir denilince belki bazılarınız garipsemiş olabilir. Şiir içimizi döktüğümüz cümlelerden ibaret değil mi, diye sorguladınız belki. Doğru fakat onları kurallar, düzenlemeler, ölçüler ve hatta kısıtlamalar dâhilinde yazabiliyoruz.



Photo by FORTYTWO on Unsplash


Okul günlerinizi, edebiyat/dil anlatım derslerinizi hatırlayın. Kafiyeler (uyak), hece ölçüleri ve temalarına göre değişik şiir biçimleri vardı. Bazıları hatırınızdadır, görece kolay bir üslup ile oluşturulmuşlardır. Örneğin her bir mısradaki ilk harflerin alt alta dizilerek şiirin başlığını, şairin ya da onun seslendiği kişinin adını ortaya çıkardığı “akrostiş” bunlardan biridir muhtemelen.


Lirik şiir romantizm ve aşk konularını içerirdi, epik şiir destansıydı (bizdeki hali de “koçaklama”), pastoral anlatım da doğayı ve çevredeki güzellikleri tümüyle ele alan konulara hâkimdi. Satirik olanlar hiciv içerirdi, ironi barındırırdı. Tabi burada bahsettiklerim konulara göre dağılım gösteren şiirler. Bunların bir de, hece ölçüsü ve kafiye düzeni gibi dallanan detayları var. Zengin kafiye, yarım kafiye, tam kafiye belki hala hatırınızdadır. Dizilimler oluştururduk: ABAB, AAAB ve saire.


Hece ölçüsü de, kullandığımız hecelerin toplamının belli bir sayıda olmasıyla alakalıydı. Böylece cümleleri söylerken bir uyum oluşmasını ve kulakta bir ritmin oturmasını sağlardık. İstediğiniz konudaki şiirinize güzel de bir kafiye buldunuz mu işlem tamamdı.



Şiir bazen estetiktir, kâğıdın dışına taşar. Somut Şiir (Concrete Poetry) örneği - Kaynak


Bilgilerimi tazelemek için şiir biçimlerini araştırdım ve bu defa İngilizce olarak inceledim. Çünkü muhtemelen okulda bize öğretilenlerin dışında denk geleceğim şiir türleri yer alacaktı. Tabii hem dil farkından hem de o dilde yazılan eski ünlü eserlerin farklılığından şiir biçimleri de farklı olacaktı. Nitekim bu da gayet anlaşılır.


En nihayetinde, bazıları çok sevilmiş, diğerleri pek az kullanılmış ya da karmaşık bulunmuş. Gerçekten de bildiğimizden çok biçim varmış. Bu, bizim eski ve yeni edebiyatımızda daha az biçim olduğu anlamına gelmiyor sadece bizim edebi kültürümüzün dışında ayrı yollar izlendiğini ya da biçimlerin benimsendiğini belirtiyorum.


Malumunuz Shakespeare, lirik şiir ve soneleriyle (sonnet) İngiliz edebiyatında derin bir iz bırakmıştır. James Joyce dünyanın her üniversitesinin edebiyat bölümüne konu olan deneysel biçimde ustalaşmış İrlandalı bir yazar. Amerikalı T. S. Elliot (serbest ölçü) ve E. A. Poe (gotik anlatımın ritmik sunumu) da yine özgün biçimleri, sağlam kalemleri ve etkileyici cümleleri ile birlikte dünya sahnesinde kendilerine yer bulan isimler.


 

Bir şiir yazdığınızda nasıl hareket ediyorsunuz? Yukarıda bahsi geçen çoğu elementi işleyerek mi yoksa o an hissettiklerinize odaklanarak mı yazıyorsunuz?


Şahsen belli bir konu bağlamı (ne hakkında yazmak istiyorsam), tema (baskın olan duygum ne ise) ve uyak dışında belli bir düzenim yok. Serbest ölçü çok yavan geliyor, yazdıklarımda ahenk arıyorum. Şiir yazarken bir melodi gibi kulağımda yankılanmasını istiyorum. Konularıma yakışmayan temaları eliyorum ve aklıma geldiği kadar yazıyorum. Fazlasını ekleyerek bağlamı kopartmamaya çalışıyorum.


Gördüğünüz gibi, bunlar kişisel bağlamda bizim için yeterli noktalar olsa da, işin ustası şairlerin yanından dahi geçemiyor. Çünkü aslında şairler hem her bir etmeni (kişisel arzusuyla birleştirerek) ele alıp tartıyor hem de sanki hiç böyle yapmıyormuş gibi hissettiriyorlar. Onlar gibi yazabileceğinizin duygusunu veriyorlar size. Ancak bu doğru değil; esas olan duygularını size geçirebildikleridir. Bu yüzden üstattırlar zaten.


Photo by Juan Di Nella on Unsplash


Bir iki ay önce değinmiştim, Poe’nun “Kuzgun” eserini okuyunca her defa kendimden geçiyorum. Şiiri okurken bir öykü okuyorsunuz aslında. Sahnelerini kafanızda canlandırabildiğiniz bir anlatı bu. Önce olayı onunla beraber çözmeye çalışıyoruz. Eser boyunca karamsar duygularını öyle aktarıyor ki bize, onun için üzülüyoruz. Sesli bir okuma yaptığımızda nefesimiz yetmiyor bazen, tekrarlayan kelimelerin telaşına yenik düşüyoruz. Onun kasvetinden nasibimizi alıyoruz. Kelimelerin ritmi, ölçülerin dansı ya da kafiyelerin bağlayıcılığı ile de tamamıyla içine çekiliyoruz. Son olarak, kurgudaki mantığa uyan tekrarıyla beraber hep aynı dokunuşu yapıyoruz ancak şairin değişen duygularıyla karşılaşıyoruz.


Poe (bu şiirin yapım aşamasını anlattığı yazısında) onun üstünde çok düşündüğünü anlatıyor ve şiirin tekelleşmiş biçimlerine yenilikçi bir bakış açısı getirmek istediğini belirtiyor. Bu konuda cesur ve özgür olduğu için de 200 sene sonrasına uzanan bir eser bırakabiliyor. Sanatsal etki böyle olmalıdır, ta o zaman beni, bizleri etkileyebilmelidir. Günümüzde hala kendinden söz ettirebilmelidir.


Peki, yeni bir biçim doğurmak gerçekten ne kadar zor? Bizler bunu yapabilir miyiz? Ek olarak, yapmamız gerekli mi?


 

Geçmişi bırakıp günümüze odaklanırsak, bu defa da çağdaş sanat eserlerinin bireyselleşmiş anlayışı ile karşılaşıyoruz. Bu yüzden birçoğunu anlamıyoruz birçoğunun da saçma sapan olduğunu düşünüyoruz. Belki de bazılarının zamanı henüz gelmemiştir ve keşfedilmeyi bekliyorlardır, bilemem. Ancak bireyselleşen sanatsal yaklaşımla beraber herkes kendine özgü yönünü ortaya koymaya çalışıyor, bunu yaparken de haliyle toplumdan iyice sıyrılmayı amaçlıyor. Sıra dışı ve akılcı olanlar kadar anlamsız ve kalitesiz olduğunu düşündüğümüz işlerin çıkması doğal. “Anlamsız” derken anlamın farklı bireysel algılarla çoğullaştığı bir dönemin içerisinde bulunduğumuzu belirtiyorum tabii.


Hâlbuki ismi geçen büyük şairlerin eserleri (bu bağlamda onlar da döneminin çağdaş yazarlarıydı) bize biçim ve içerik arasında güçlü bir denge kurmayı öğütlüyor. Var olanı dâhil etmezsek yeniye ulaşamayız.


 

Bitirirken şiire dönelim. Çok fazla etmen etrafında şekillenen bu edebi biçimin üstüne düşülmesini savunuyor, kestirip atılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Öte yandan, herkesin iddialı yazamayacağı da malum. Eninde sonunda, bahsi geçen usta isimler gibi rüştünü kanıtlamış kişiler olmak için çok fazla pratik yapmalıyız. Bunu yaparken hala istediğimiz gibi yazabiliriz. Fakat köklü bir değişiklikten bahsedeceksek ne yaptığımızı bilmemiz önem arz ediyor. En azından belli bir biçim üstünde zaman harcamak yan yollara sapmamızı kolaylaştırabilir.

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page