top of page

Bildirimler, Algoritmalar ve Sahte Sahiplik Vaadi

Her sabah gözümüzü açar açmaz ilk yaptığımız şey nedir? Büyük ihtimalle telefon ekranına bakmak. Gece boyunca biriken bildirimleri kontrol etmek, belki de sadece saate göz atmak. Ama işin tuhaf tarafı, çoğu zaman bunu bilinçli bir şekilde yapmıyoruz. Adeta refleks hâline gelmiş durumda. Sabahın ilk saatlerinde dijital dünyaya çekiliyor, gün boyunca da oradan çıkamıyoruz. Peki, gerçekten ne kadarını kendi isteğimizle yapıyoruz? Ve ne kadarı üzerimize boca edilen dijital gürültüden ibaret?


İster sosyal medya kullanıcısı olalım ister sadece birkaç uygulamayla günümüzü geçirelim, hepimiz bildirim yağmuruna maruz kalıyoruz. Çoğu zaman gerçekten ilgimizi bile çekmeyecek hatta okumayacağımız şeyler için ekranda bir takım bildirimler beliriyor. "Yeni bir güncelleme var!", "Şu kişi bir şey paylaştı!", "Bugün şu kadar adım attın!" ve daha niceleri. Bunları bir kez kapatmak yetmiyor, ertesi gün ve ondan sonraki gün aynı senaryo tekrar yaşanıyor.


Bir de şu algoritmalar var tabii. Onlar bizi bizden iyi tanıdığını iddia eder gibi davranıyor ama gerçekte yalnızca dar bir çemberin içine hapsediyorlar. Bir platformda bir kez bir şey izlediysek, aynı türden içerikler üzerimize yağmaya başlıyor. Beğenmemiş olsak bile, sadece bir saniye fazla durduğumuz için bile benzerleri sıralanıyor. Bir süre sonra, "Acaba ben gerçekten bu içeriği seviyor muyum, yoksa bana zorla mı izlettiriliyor?" diye düşünmeye başlıyoruz. Belki de hala birçoğumuz bunu sorgulamıyor bile.



Mutlaka bir alışveriş sitesine girip herhangi bir ürün bakmışsınızdır. Hah, geçmiş olsun, artık her yerde onun reklamlarını göreceksiniz. Birkaç arkadaşınızla bir konu hakkında konuştuğunuzda, ertesi gün sosyal medya akışınızda o konuyla ilgili öneriler görmek ise ayrı bir olay. "Beni mi dinliyorlar?" diye düşünmek artık komplo teorisi olmaktan çıktı, çünkü gerçekten dinliyorlar.


Üstelik sadece reklamlar değil, internetin dört bir yanında sürekli olarak karşımıza çıkan haberler, popüler tartışmalar ve “herkesin konuştuğu” konular da maruz kaldığımız dijital bıkkınlığın bir parçası. Bazen hiçbir şey izlemek veya takip etmek istemiyoruz ama yeni bir dizi, yeni bir skandal ya da bir trend her yerde karşımıza çıkıyor. Kaçmak mümkün mü? Görünüşe göre çok zor.


Tam bir uygulamaya, bir arayüze, bir sistem düzenine alışmışken, güncellemeler geliyor ve her şey değişiyor. Butonların yeri kayıyor, alıştığımız bir özellik yok oluyor, eskisi gibi kullanamadığımız hâlde “Daha iyi bir deneyim için güncelledik!” diye bir bildirim alıyoruz. Oysa bizden kimseye şikâyet gitmemişti ki. Bizi rahatsız eden bir şey yoktu. Yine de, “bu değişikliğe adapte olmak zorundasın” diyorlar. Çünkü kullandıklarımızın sahibi değil onun müşterisiyiz.


Bir de şu ünlü "Gizlilik politikamızı güncelledik!" mesajları var. Her yeni güncellemeyle, her yeni uygulamayla defalarca karşımıza çıkıyorlar. Uzun uzun metinleri kimse okumuyor çünkü okusan da itiraz edemiyorsun. Ya kabul edersin ya da uygulamayı kullanamazsın. Başka seçenek yok.


 

Şimdi ek bir konuya daha değinmek istiyorum: Dijital ürünlere tam anlamıyla sahip olamamak. Öncesinde hiç düşündünüz mü bilmiyorum ama aslında çarpıcı bir kısım. Böylece önceki anlatımımın bitiminde bahsetme gereği duydum.


Düşüncelerim dönüp dolaşıp hep analog-dijital karşılaştırmasına geliyor ama hakikat bu. Aylık ödemelerinizi düşününce siz de anlayacaksınız. Her ay kullandığınız müzik uygulaması, film izleme platformu kirası… Bunlara sürekli olarak para verme gereği duymak çok garip değil mi? Eskiden filmleri satın alırdık ve artık bize ait olurdu. Elimizde fiziksel bir kopya bulunurdu ve istediğimiz zaman istediğimiz şekilde kullanabilirdik.


Şimdi ise, reklamlarla ya da türlü bildirimlerle karşılaşmamak için dönemsel ödemeler yapmayı kaçınılmaz bir alışkanlık hâline getirdik. Zamanında sadece daha hızlı ve “teknolojik” göründüğü için buna adapte olma ihtiyacı güttük ama bunun kurbanı da olduk. Bir şeylere gerçekten sahip olmak, elde tutabilmek, paylaşabilmek gibi kavramlar yok oldu. “Az ama öz” artık bu minvalde boş laftan ibaret. Sahip olduğumuzu sandığımız birçok şeye para verip onlara tam anlamıyla hükmedememek can sıkıcı bir durum.


Mesela favori yazarımızın son kitabını satın almak istedik ama fiziksel kopyasını bulamadık. Merak etmeyin, teknoloji yardımımıza koşuyor. Küresel erişilebilirliği sayesinde kullandığımız platform üstünden ödemesini yaptık ve hızlıca elde ettik. Ama o da ne? Yazar ile e-kitap okuyucu marka arasında bir anlaşmazlık mı oldu? Ya da yazarın adı bir skandala (?) mı karıştı? Artık o kitap dijital kütüphanemizde yok. Üstelik para verip almış olmamıza rağmen yok. Söz hakkımız hiç yok. Okuma aletine para verdik, kitap için de ödeme yaptık ama dijital gücü elinde tutan son noktayı istediği şekilde koydu. Bu da bizi ya fiziksel ve analog ürünlere geri dönmeye yönlendiriyor ya da farklı yollardan (belli başlı siteler) erişim arayışına itiyor.


 

Görüldüğü üzere tam anlamıyla özgür seçimler yapabiliyoruz diyemeyiz. İstediğimiz içerikleri mi tüketiyoruz, yoksa önümüze sunulan şeylere mi mecbur bırakılıyoruz? Elde ettiklerimizin gerçek sahibi bizler miyiz? Asıl önemli iki soru bu. Bir noktada durup düşünmek, gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamak gerekiyor.


  • Bildirimleri azaltmak/kapatmak,

  • Algoritmaların önerilerini sınırlandırmak/takip özellikleri varsa kapatmak,

  • Reklamların üzerimize çökmesine izin vermemek,

  • Ve sosyal medya içeriklerini seçerek tüketmenin yanı sıra,

  • Fiziksel ürünlere tümüyle yüz çevirmemek,

  • Bilinçli bir kullanıcı olmaya çalışmak,

  • Dijital satın alımlarımızı çevrimdışı alanlarda korumak ve saklamak gerekli.


Bunları yapabiliriz. Fakat esas mesele şu: Dijital bıkkınlıktan kurtulmak için gerçekten çaba harcamamız gerekiyor. Çünkü sistem, bizi içinde tutmak için tasarlandı. Çıkış kapısı var ama gözümüze göstermiyorlar. O yüzden bazen o kapıyı kendi ellerimizle aralamamız gerekiyor. İşte bu yüzden, arada sırada durup “Ben gerçekten ne istiyorum?” diye kendimize sormalıyız. Ürünlere sahip olmak isterken ürünün kendisi olmamalıyız.

Comments


Let Me Know What You Think

Thanks for submitting!

© 2023 by Sarnav. Powered and secured by Wix

bottom of page